MEZUNLARDAN ÖĞRENCİLERE | İLEF

Başta reklamcılık eğitimi alanlar olmak üzere, reklamcı olma hayalleri kuran üniversite öğrencilerinin kafalarında mesleğe ve sektöre dair onlarca soru dolanır. Hem bu soruların cevaplarını bulmalarına yardımcı olmak hem de okudukları bölümlerden mezun olmuş başarılı örnekleri gösterip onlara umut aşılamak için başlattığımız “mezunlardan öğrencilere” serisinde bu kez “ilef” mezunlarına kulak veriyoruz. Yani resmi adıyla Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunlarına…

Sektörün “yaratıcı” tarafında çalışan beş isim, ilef’ anılarını, özlemlerini, deneyimlerini ve bu fakültede okuyan öğrencilere tavsiyelerini yazdılar. Yazılanların ‘sadece kendi görüşleri ve deneyimleri‘ olduğunu hatırlatmakta fayda var. Tabii, bu beş ismi seçerken ‘hala genç olmalarına’ dikkat ettiğimizi belirtmekte de fayda var…











Şölen Yücel Publicis Yorum Yaratıcı Grup Başkanı, Gazetecilik 1999 mezunu


Öncelikle bir konuya açıklık getirmek isterim. 4 yıl Ankara’da ikamet ettim. Ama gerçek şu ki ben Ankara’yı değil, ilef’i sevdim. Cebeci Kampüsü’nü, Reklam Atölyesi‘ni, sinema salonunu, tiyatro topluluğumuzu.

Öğrenci işlerindeki Asuman Abla’yı, Özkam’ı, Sobacı’yı, Abdül Hoca’yı… Hala can dostum olan sınıf arkadaşlarımı. Sen de artık anlamışsındır, ilef özel bir yer. Hayatın gerçeklerinden bu kadar uzaktayken, seni hayata hazırlamak için var gücüyle çalışan insanların olduğu bir yer. Kıymetini bil, günlerini iyi değerlendir yeter.

Oldu bayağı ben mezun olalı. Dile kolay 14 sene. Elimde öğrenci portfolyom, ajans kapılarını aşındırmam, çoğundan burnumu çekerek çıkmam dün gibi.

Eskiden bir iki ilef mezunu dışında pek kimse yoktu sektörde.

“Bizans” derlerdi İstanbul için; “Kaybolur, gidersin. Otur oturduğun yerde.”

Eğer sana da böyle söylerlerse sakın dinleme.

Ankara’dan bakınca İstanbul çok uzak görünürdü gözümüze. Oysa hepi topu 450 kilometre. Mesafe de göreceli bir kavramdır, kendini üzme.

Reklamcı olmak istiyorsan, şimdiye kadar fark etmişsindir: Bu işin yolu Reklam Atölye’sinden geçer. Sobacı’yı, SOBA (Sosyal Bilimlerde Araştırma) hocası zannediyorsan, işin zor. Başka meslekler de var, üzülme…

Kristal Elma’dan önce, Yeşil Elma ve Kızıl Elma almayı hedefle. Biliyorsun her şey yavaş yavaş işte.İstanbul farklıdır, doğru. Algılar, ilişkiler, iletişim kurma biçimi. Bir süre Mars’tan gelmişsin gibi olacak, aldırma… Sen de öğreniyorsun konuşulan dili eninde sonunda.

Hiçbir ajansı ve hiç kimseyi gözünde büyütme. Dışarıdan göründüğü kadar pırıltılı değil hiçbir yer. Sektör dergilerindeki fotoğraflarında çok havalı görünen o ajansta, havalandırmalar doğru dürüst çalışmıyor mesela. Sorsan bütün çalışanlar yaz kış hasta. Örnek aldığın, yere göre koyamadığın kreatif direktör akşam eve gidince şaklabanlık yapıyor çocuğuna. Ne kimse, ne de hiçbir ajans göründükleri kadar ulaşılmaz.

Hayatın, ödüllük fikirlerle ve on bir milyon dolarlık kampanyalarla geçmeyecek. Hatta çalışma hayatının %20’si olacak bütün bu işler. Broşürlere, leafletlere, kimsenin okumayacağı mailingler için saatlerini tüketmeye psikolojini hazırla. Onların da en iyisini yap ki, “adam/kadın yazıyor…” desinler hakkında.

İlk birkaç sene fikirlerine burun kıvrılacak, yaptığın işler kolay kolay beğenilmeyecek. Bu, senin hakkını yedikleri için olmayacak. Fikirlerinin çoğu ya brief dışı ya da kötü olacak. Hemen celallenme. Otur, daha iyisini bulana kadar tekrar tekrar çalış. Ruh hastası değilse, kimse kimseyi üzmez boş yere. Ama itiraf ediyorum, öylelerimiz de var sektörde, umarım denk gelmezsin bir yerlerde.

Son olarak, ha “ben oldum” demişsin, ha “ben öldüm” demişsin aynı kapıya çıkar. Hepimizin hâlâ öğrenecek çok şeyi var. Farz et ki, sektör uzun dönem devam edeceğiniz bir ilef. Sadece daha az eğlenceli…


Arda Erdik Tribal Worldwide Yaratıcı Yönetmeni, 2002 mezunu


Böyle bir yazı istendiğinde ister istemez kendi öğrencilik günlerime gittim. Hazır gitmişken de 1999 yılındaki Arda Erdik’i karşıma aldım konuştum.

Sektörün “yaratıcı” tarafında çalışan beş isim, ilef’ anılarını, özlemlerini, deneyimlerini ve bu fakültede okuyan öğrencilere tavsiyelerini yazdılar. Yazılanların ‘sadece kendi görüşleri ve deneyimleri‘ olduğunu hatırlatmakta fayda var. Tabii, bu beş ismi seçerken ‘hala genç olmalarına’ dikkat ettiğimizi belirtmekte de fayda var…


Arda-2013: Nereye gidiyorsun Arda?

Arda-1999: Sabaha kadar Reklam Atölyesi’ndeydim. Bugün çimlerde yayılıp içmeyi planlıyorum.

Arda-2013: Bence atölyede daha çok zaman geçir. Okulun uygulama atölyelerinin kıymetini iş hayatında daha çok anlayacaksın.

Arda-1999: Ya evet de, daha tiyatro topluluğu, mizah dergisi, kısa film projeleri falan da var. Yetişemiyorum hiçbirine.

Arda-2013: Okulda dersleri asıp asıp yapmadığın halt kalmadı di mi?

Arda-1999: Şey evet aslında, derslere girsem daha mı iyiy…

Arda-2013: Sözümü kesme! Tüm bunları yaparak çok iyi ettiğini ilerde göreceksin.

Arda-1999: Haydi ya?

Arda-2013: Tabii ya. Bir de okulda ajanslar kurup katıldığınız reklam yarışmaları konusu var.

Arda-1999: Genç İletişimciler’i, IAA’i falan diyorsun. Oralardan kazandığımız ödüller sektöre girerken çok işime yarayacak.

Arda-2013: O ödüller hiç işine yaramayacak. Ama o yarışmalara hazırlanırken kazandığın deneyimlerle yaşıtlarından bir adım önde başlayacaksın sektöre.

Arda-1999: Ama Ankara’da okuyup İstanbul’da işe girmek çok zor değil mi?

Arda-2013: Ağlama karşımda! Sandığın kadar zor değil. Zaten ileride ilef mezunları olarak sektörde adeta bir cemaat gibi organize olacaksınız.

Arda-1999: Haydi canım! Ama şu an bizden mezun bir iki kişi falan var sadece.

Arda-2013: Merak etme. Ha bir de, senin döneminde cep telefonu yeni çıktı ya… Bir grup insan “insanların beni her zaman arayıp bulmasını niye isteyeyim yea” diyerek ilk başta onu kullanmayacaklar. Daha sonraları mesela sosyal medya çıkacak, bu tip insanlar ona da aynı mantıkta yaklaşacaklar. O insanlardan olma. Dünya çok hızlı değişecek. “Daha 30’una gelmeden dinazor olanlar” arasına katılma.

Arda-1999: Seni mi kırıcam…

Arda-2013: Son olarak, şu an defterine yazıp durduğun ve dahiyene bulduğun fikirler var ya hani… Onlara ileride çok güleceksin. Allahtan fikirlerine aşık olmaktan erken vazgeçeceksin.

Arda-1999: Son bir şey sorabilir miyim; 34 yaşına gelince saçlarım dökülecek mi?

Arda-2013: Offff… 74 yaşına da gelsen hiç değişmeyeceksin.


Şirin Ediger Bayülgen Fakülte İstanbul Kurucusu, 2002 mezunu


Hayat yaptığınız seçimlerin toplamıdır.

Bugünkü sahip olduğum profesyonel ve kişisel hayatımda, geçmişe dönüp baktığımda ilef bugüne kadar yaptığım seçimler içerisinde en doğru olanlarından biriydi diye düşünüyorum.


Okulda geçen, o muhteşem 4 sene zarfında, dünyanın en sağlam dostluklarını kurma şansına nail olmanın yanı sıra, sektörün en baba hocalarından ders alabilmek gerçekten de önemli bir ayrıcalık oldu.

Ahmet Taner Kışlalı, Mehmet Sobacı, Bülent Çaplı, Asker Kartarı, Korkmaz Alemdar gibi ülkemizin gelmiş geçmiş en önemli akademisyenlerinden aldığımız teorik ve pratik bilgilerin ne denli değerli olduğunu sektöre atılınca idrak ettim. Hayatta başardıkları ve ürettikleriyle size tam anlamıyla “örnek” olabilen böylesine güçlü bir kadroyla o genç yaşta aynı havayı solumak bugünkü kişiliğimin şekillenmesinde çok önemli bir rol oynadı.

ilef öyle bir okuldur ki, ne kadar almak isterseniz size o kadarını verir. Hatta siz almak istedikçe size daha da fazlasını sunmaya başlar. Okulda daha ilk senesinden yolunu çizebilenler, bir anlamda kariyerlerinin ilk adımlarını atarlar. Bunu başarabilmek için, kararlılık, hedefe dedike bir biçimde çalışmak ve üstüne de girişken olmak gerekir. Dersler evet çok önemlidir, ama aldığınız notların yanı sıra kariyerinize katkı sağlayacak her türlü fırsatı da iyi değerlendirmek önemlidir. Ben Amerika’da MA yapmayı hedeflediğim için üniversite hayatım boyunca, ders notlarımı yüksek tutmak için çaba sarf etmek zorunda kaldım ama onun haricinde, Reklam Atölyesi ve IAA uğruna harcadığım tüm emeklerin geri dönüşünü daha sonraki hayatımda çok somut olarak aldım.

Bu nedenle, genç arkadaşlara, okul yıllarını çok iyi değerlendirmelerini ve Kulis’te kaşarlı tost ve çay yudumlarken, bir yandan da geleceklerinde “değer” yaratabilecek her türlü oluşuma girmelerini öneriyorum.

Türkiye’de çok sayıda iletişim fakültesi var, hepsi birbirinden değerli ancak bu anlamdaki en köklü okullardan biri olarak ilef bunların içerisinde ayrıcalıklı bir konumda. Bu okulda okumanın değerini bilerek dirsek çürütecek olan tüm arkadaşların o okula adım attıkları andan itibaren çok şanslı olduklarını düşünüyorum. Sektörde karşılaşmak üzere…


Ertuğ Tuğalan Concept Reklam Yazarı, 2005 mezunu


Sevgili arkadaşım, kardeşim, gelecekteki meslektaşım…

Yakında okuldan mezun olacaksan, biliyorum ki aklında bi sürü soru vardır.


Mezun olunca iş bulabilecek miyim?
Önce askere mi gitsem?
Master mı yapsam?
İstanbul’a mı gitsem?
İstanbul’a gitsem nerde kalırım?
Hangi ajansa CV atsam?
Beni neden alsınlar?
Staj için bile tanıdık arıyorlar beni işe alırlar mı?
Staja girsem kaç ay sonra kadroya girerim?
Kadroya girer miyim?
Keşke İstanbul’u yazsaydım, neden Ankara’yı yazdım?
Biraz Ankara’da deneyim mi kazansam?
Ya da bizim çocuklarla bar mı açsak?
Memlekete mi dönsem?
Önce İngilizceyi mi halletsem?
Bi’ work and travel mi patlatsam?
...

Sorular daha uzar gider.
Bu soruların tüm cevaplarını sen bulacaksın.
Ama bu süreçte sana yol gösterecek birkaç önerim olabilir.

Kendini her gün biraz daha geliştir.
Bi’ günün diğerine benzemesin.
Şaka değil gerçek.
Bunun için okuldaki derslere girmemen gerekiyorsa, boş ver derslere girme.
Merak etme, fotokopiciden alınan notlarla okul gayet güzel bitiyor:)

Biraz kitap oku.
Sadece kitap da değil bulduğun her şeyi oku.
Sonra git film çek, günlük yaz.
Okuldaki sosyal kulüplere gir.
Belgesel çek.
Özkam Hoca hala okulda sanırım. Git onunla tanış, seni bi’ tokatlasın, kendine gel.
Sınıfta suskun suskun oturma. Parmak kaldır, oturmaya gelmedin üniversiteye, saçma sapan sorular sormaya geldin.
Ama gerçekten merak ettiğin soruları sor.
Hocanla tartış.
Sorgula.
Eleştir.
Hala zorunlu olarak veriliyorsa İstatistik dersine çalışma. Kopya çek. Formülleri ezberlemeye çalışma. Hayatımda hiçbir işime yaramadı o formüller.
Tüm bunları kendin için yaptığını unutma.
Biraz hırslan, çok fazla oturma.
Oturarak başarıya ulaşan tek hayvan tavuktur unutma.
İçine kapanık biri ya da dışa dönük biri olabilirsin. Sorun değil, kendin ol yeter.
Reklam Atölyesi diye bi’ yer var, biliyorsundur belki. Git oraya, Sobacı Hoca’yla konuş. Sobacı’nın dediğini yap, yaptığını yapma. (Hocam selamlar:)
Onunla arkadaş ol. Sana çok şey öğretir, ondan çok şey öğrenmeye bak.
Derslerle aranın iyi olmasına gerek yok, arkadaşlarınla aran iyi olsun yeter.
Onlar daha çok şey öğretiyor insana.
Burası lise değil üniversite.
Burada hayatı öğreniyorsun unutma.

Hata yapmaktan korkma. Biraz hayatını yaşa, biraz da saçmala.
Risk almaktan korkma, asla korkak olma.
Git bol bol sarhoş ol, aşık ol, sevgili ol, gitarist ol, yazar ol, yönetmen ol, dost ol, ev arkadaşı ol, ukala ol, karınca ol, gerçek bir üniversite öğrencisi ol. İnek olma!


Ali Erkurt Likeable Istanbul Strateji ve Reklam Yönetimi, Ekip Lideri, 2009 Mezunu


#benimiçinilef “sektörel simülatör” ve Reklam Atölyesi demek

Lise 1’de “ben reklamcı olacağım” diye kafaya koyduğumda, bunu gerçekleştirmenin yolunun iletişim fakültelerinden geçtiğinin çok da bilincinde değildim. Sonraki sene araştırmaya başlayınca gördüm ki, ilef bir başkaymış. Hoca kadrosu, adı “ilef” olmadan önce Basın Yayın Yüksekokulu zamanında verdiği mezunlar, sektöre kattığı çok değerli isimlerle, daha öğrenciyken beni mesleğe hazırlayabilecek bir yer olduğunu hissetmiştim. Lise 2 ve sonrasında ilef’in web sitesini ve özellikle Reklam Atölyesi sayfalarını büyük ilgiyle takip ettim. O dönem yapılan CinFikir yarışmalarına katılıyordum, editörlere mailler atıyordum ve okula geldiğimde o editörlerle tanışmanın, daha 1. sınıfta Reklam Atölyesi’nin editörü olmanın heyecanını yaşıyordum.


Okulun ilk haftası ders olmaz derler ama ben daha ilk günden sabahın köründe okula gittim (çocuk işte), sabah 9 buçukta ünlü halkla ilişkiler hocamız Metin Kazancı’nın dersi varmış. Meğer o sabah ders yokmuş, hoca gelmemiş. Saat 10’a yaklaşırken derslikten çıktım ve soluğu yerin iki kat altındaki Reklam Atölyesi’nde aldım. O günden mezuniyetime kadar Reklam Atölyesi’nde önce yarımca, sonra karınca, daha sonra SaKoor (web sitesinde editör yerine “sanal koordinatör” gibi bir unvanın ilk ve tek sahibiyim, benden sonra bu unvan hiç kullanılmadı, isim de Zagor’dan uyarlama), mezun olmaya yakın ağustos böceği, en son da kanatlı karınca olarak mezun oldum.

4 yıllık lisans öğrenimimde neredeyse her gün okuldaydım ama derslere pek girmezdim (kötü örnek, siz derslerinize girin çocuklar). Tüm mesaimiz ya atölyede ya çimlerde geçiyordu. Atölye sayesinde brief almayı, kampanya hazırlamayı, ödül kazanıp başarmayı ve bir çuval inciri berbat ederek başaramamayı beyaz karıncayiyenimiz M. Sobacı’nın yanında öğrendim.

2006 Nisan ayında, yine 1. sınıfta olduğum sıralarda blog yazmaya başladım ve İstanbul’da dijitale dair bir şeylerin olduğunu fark ettim. “Tasarımcı mı, reklam yazarı mı olacağım?” derken İstanbul’a “reklamcı” kafasıyla gideceğimin bilincine vardım. Öyle de oldu. Kariyerimin daha çok başındayken, mezun olduğum okula misafir olarak söyleşiye gittim. Karşımda Ali’nin birkaç sene önceki öğrenci halleri oturuyordu. Kafalarında bir sürü soru işareti ile…

Tek bir alanda uzmanlaşmak önemli ama sektöre dair her şeyi bilmek ve öğrenmekten zarar gelmiyor, aksine sizi havuza attıklarında boğulmamanızı sağlıyor. Buna dikkat edin. Benim için ilef, Reklam Atölyesi demek derken abartmıyordum. Çünkü Reklam Atölyesi o dönem muadili olmayan, biz öğrencilerin reklamcılık oynaması için Sobacı Hoca’nın girişimiyle kurulmuş muazzam fiziki bir alandı. Reklam Atölyesi de çok değerli isimleri sektöre kazandırdı. Usta-çırak ilişkisinin belki sektörden bağımsız en ilkel halini burada gördüm. Ankara’da görüşmeye gittiğimiz ajanslar brief dokümanının ne olduğunu bilmezken, biz öğrenci halimizle fırtınalar koparıyorduk, ajans çalışanlarına ders niteliğinde iş öğretiyorduk.

ilef’te reklamcılık konusunu derslere ek olarak Reklam Atölyesi’nde görür ve öğrenirsiniz. Bunu halledince sıradaki mesele İstanbul’da reklamcılık yapmak isteyenler için kalacak yer çıkmazıdır. Ankara’da okuyan biz öğrencilerin en büyük sorunu İstanbul’da bir tanıdık sorunsalıdır. Ankara’da okurken bir kulağınız ve ayağınız da İstanbul’da olsun. Yoksa mezun olduktan sonra taşınma ve yerleşme sorununu halletmeniz mevzuda epey karışıklığa yol açabiliyor. “Reklamcı” olma hevesinizi, kendinizi de bu yönde geliştirerek ve çevrenizle iletişimde olarak harlayın, içinizdeki reklam aşkını öldürmeyin.